Mağlub yahut Yazamadığı Romanların Yazarı

Yazmak  müşkül iştir. Sait Faik usta misali  “yazmasam delirecektim”  çapında bir tahrir müptelası değilseniz işiniz zor. Kalemi okuldan kalma  alışkanlıkla üç parmak üstünde  basket topu gibi çevirme  mahareti  zihin açıcı  değil el oyalayıcıdır.  Klavyenin üzerine  uzanmış  tedirgin parmaklar daha vahimdir ki çaresizce  oynatıp hangi tuşa basacağını bilemeden öyle  durursunuz, ilham perisi ekran koruyucuda gizli imiş  gibi boş  ekrana bakar kalıverirsiniz.. Yazamayan yazar halleridir bunlar.  Siz bilmezsiniz. Yazamadığı  romanları, şiirleri  düşünürken böyle  ızdırap  çeker.

Bir “mağlub”tur  yazamadığı  eserlerin yazarı ki yolda olmak dahi galip kılmaz  onu. Yazmak  çilesinin tembel mağdurudur.  Ruhunu  muazzep kılan kendi tercihlerinin mahkumu  olmasIdIr,  isteyememekten müşteki.  Biraz daha ışık”  dilenen ızdırabın gölgesinde bir huzur heveslisi.
Hayat    eser mi?  sorusuna "pişmanlık  sadece" cevabını  verdiğinin farkında olmayan  insan haliyle, yazdığını farz ettiği eserlerle,  olduğunu  zannettiği hayallerinin  arasInda beyhude geçmiş  ömrün  son şarkısını terennüm eder yIllar süratle  geçerken.
iç dünyasında  "bir mumun aydınlattığı  mutmain bir çehreyle usul usul yazmak"  isterken, zahirde 80 wattlIk ampullerle aydınlamış  odalarda misafir ağırlayıp,  muhabbete hız verir,  objektife poz verir,  nefsine koz verir,  eşe dosta söz verir ama  asla eser veremez.
Son demde belki mütebessim bir veda etse de muhtemelen bir yerlere not düşmüş,  işaret vermiştir  mağlub, yazamadıklarıyla ilgili.. Hiç kimseden hiç bir yere  giden bir mektup bırakmıştır  yazamadığı  romanların yazarı.
"....[Neden ben bi Descartes bir Spinoza olamadIm] diye haykırıyor Cemil Meriç.  [tefekkür  tek insanIn işi değil] diyor. Biliyorum... Aklımın Aydınlığını  televizyonun kirli renkli ekranına gömen ben değil miyim?  Kitaplarla geçen bir hayat  sürebilseydim,  bir Peyami Safa olamaz mıydım?  Kimdir Peyami Safa?  Okuduğunun gördüğünün murakabesinden örülü bir edebiyat.  Ama kitaba gömdü bir ömrü,ışık  oldu. Nerede Peyami safa?  Kemalettin Tuğcu  olmaya  razıydım. Kolayı  seçtim,  cemiyette yerini alma kaygısı kör etti gözlerimi.  Market reyonlarında heder olan tecessüs,  pazar kahvaltılarını  gözleyen yetenek,  huzura kurban edilmiş irfan! örnek bir aile kurmak mı huzurun  gizli adresi? peki huzuru bulabildin mi? çileden kaçışın çilesi bu, bir kendinden kaçış!

Haysiyetli bir cümle kurmak için gereken mürekkep  kadar kanımı  akıtmaya  hazırdım,  bir kelimenin künhüne vakIf  olmak için kafamI parçalamak.
Gücünü  saçlarından alan samson gibi kudretim küstahlığım!  Her akşam saçlarımı kesiyor karım,  çocuklarım,  saçlarım uzarken canımı yakıyor!...."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Abdülbâki Fazıl Bey

1938 harp okulu olayi